Psikanaliz bir tedavi tekniği, bir bilim dalı ve nihayet bir gözlem yöntemi olarak Freud’la birlikte ortaya çıkar. Nitekim, psikanalizin başlangıç aşaması veya psikanalizin tarihöncesi diye bir evreden söz edilecek olursa, Joseph Breuer’i, nam-ı diğer Altın Parmak Breuer’i psikanalizin gizli ebeveyni olarak görmek mümkün. Histerikleri hipnozla ve katarsis yöntemiyle tedavi eden psikanaliz tarihinin bu gizli kahramanını, öncelikle Histeri Üzerine Çalışmalar1 (1895) başlıklı, Freud’la birlikte yayımladıkları yapıtın ilk vakası olan “Anna O. Vakası”2 metnini inceleyerek ele alacağım. Psikanalizin kurucu metni olma özelliğini taşıyan bu metinle, psikanalizin tohumlarının nasıl atıldığını inceleyeceğim. Daha sonra, psikanaliz tarihiyle ilgili çeşitli araştırmalarım neticesinde Anna O. ve Breuer’le ilgili elde ettiğim kimi bulgular yardımıyla, Joseph Breuer’in psikanalizin gizli ebeveyni olduğu fikrini temellendirmeye çalışacağım. Tabii yaptığım bu inceleme ve araştırma kısmen tarihsel bir çalışma olacağı için bir zorluğun altını çizmeden geçemeyeceğim. Bu zorluk, bir kişiyi ele alan tarihsel bir araştırmanın karşılaştığını düşündüğüm kabaca iki eğilimden kaynaklanıyor denilebilir. Birinci eğilim, söz konusu kişiyi yüceltmek, kişisel hayatıyla ilgili bol biyografik olgulara yer vermektir. Bu tür araştırmalar genellikle bir kahraman mitosu üretirler. Örneğin Ernest Jones’un Freud biyografisi3 böyle bir hedef güder. Kimi tarihçilere göre bu biyografi psikanalizin resmi tarihidir. Bu tür araştırmalarda, kahramanlık öğesini öne çıkarmanın bir sakıncası, araştırmayı bir büyü havasına sokup, nesnel bir tarihten çok mitoloji üretmek olabilir – her ne kadar Jacques Lacan “hakikatleri en iyi mitler temsil eder”4 dese de… Bu arada “nesnel tarih” vurgumu da tırnak içinde ele aldığımı söylemeden edemeyeceğim… Çünkü yazılan her tarih aslında bir yeniden yazma değil midir?
Bir kişiyi ele alan tarihsel bir araştırmanın karşılaştığı ikinci zorluk, söz konusu kişinin kişisel özelliklerini ele almaktan çok yapıtına ve bu yapıtın konumlandığı kimi bilimsel, tarihi, sosyolojik hatta politik bağlamlara yer açmaktır. Bu tür araştırmaların bir sakıncası da, ele alman tarihsel öneme sahip kişinin yaptığı keşfe kişisel katkısının bağlamlar yumağında eriyip gitme tehlikesidir. Örneğin, Freud’un bilinçdışı kuramının daha önce Schopenhauer tarafından da ifade edilmiş olduğu, Nietzsche’nin de tıpkı psikanalizin yaptığı gibi kişideki ikircikliği, maskeyi ele aldığı, hatta Sokrates’in mayötiği5 ile yeryüzündeki ilk psikanalisti olduğu türünden söylemler, söz konusu keşfi ve keşfi gerçekleştiren kişiyi bir bağlama sokarak, bir söyleme indirgeyerek, tüm özgünlüğünü, devrimsel özelliğini bir çırpıda siler. Örneğin, Michel Foucault’nun söylemler üzerine uyguladığı arkeolojik çalışma böyle bir hedef güder. Bu çalışmada Freud’un yapıtı ve ortaya çıkardığı tedavi pratiği, Foucault’nun arkeolojisinde keşişlik geleneğindeki “itiraf” ve Platoncu felsefenin çıkış noktası olan “kendine dikkat etme” geleneğinin bir uzantısı olarak “Benlik Teknolojileri”6 adlı geniş bir alanın içine dahil olur.
Bu çalışmamda bu iki tehlikenin ayırdında olarak, ama her iki eğilimi de barındırarak, psikanalizin gizli kahramanı Breuer’i ve kurucu bir metin niteliğini taşıyan Anna O. Vakası’nı ele almaya çalışacağım.
Bu yazının devamına ulaşmak için Psikanalizin İçinden adlı kitabıma başvurabilirsiniz.
breuer freud la yolları ayırdıktan sonra ne yaptı?yayınlanan kitabı yok,akademik çalışmalarıyla ilgilibirşey de bulamadım.psikanaliz üzerine çalışmaya devam etmedi mi?neden anna o. vakası dışında katkılarından bahsedil miyor?
breuer freud la yolları ayırdıktan sonra ne yaptı? yayınlanan kitabı yok,akademik çalışmalarıyla ilgilibirşey de bulamadım.psikanaliz üzerine çalışmaya devam etmedi mi?neden anna o. vakası dışında katkılarından bahsedilmiyor?
Sayın Hatice Arslan,
Breuer bu ayrılıktan sonra psikanaliz çalışmasına devam etmedi. Mamafih Breuer’in yapıtı farklı bir okumaya açıldı. Emilio Rodrigué’nin Freud biyografisinde buna dair göndermeler mevcut. İyi okumalar.
Nasıl doyurucu bir yazı.teşekkür ederim
Zihnimizdeki pencerelerin belli zamanlarda açılıp bizi boyle güzel düşündürmesi ne güzel birşey 🙂 iyiki varsınız