Psikanalizin İçinden, psikanalist ve klinik psikolog Bella Habip’in 1996-2006 yılları arasında psikanalizi tanıtmak amacıyla ruh sağlığı profesyonellerine yönelik gerçekleştirdiği seminer ve konferans notlarından, çeşitli dergilerde yayımlanan makalelerinden ve psikanalize ilgi duyanlara yönelik halk söyleşilerinden oluşan bir çalışma. Habip’in hem kişisel deneyiminden hem de bir psikanalist olarak psikanalizle kurduğu bağdan yola çıkarak sunduğu bu metinler, psikanaliz geleneğine, psikanalizde “birey” ve “kadın” olmaya, psikanalizin ebeveyn ve çocuk ilişkisindeki önemine, psikanalizin tarihle ve sosyolojiyle alışverişine dair psikanalizin içinden yapılmış yorumlar niteliğinde.
Psikanalizin İçinden, YKY, Cogito-155, Birinci baskı 2007. İkinci baskı 2012, Üçüncü baskı 2016.
ÖNSÖZ
Bu kitap psikanalizi tanıtmak amacıyla, 1996-2006 yılları arasında, İstanbul’da çeşitli ruh sağlığı profesyonellerine yönelik gerçekleştiğim seminer ve konferans notlarını, Cogito, Defter, Tarih ve Toplum gibi dergilerde yayımladığım makaleleri, psikanalize kültürel açıdan ilgi duyanlara yönelik halk söyleşilerini içermektedir. Metinlerdeki üsluptan da anlaşılacağı üzere, kitabın içeriği söz konusu yazıların ortaya çıkmasına vesile olan etkinliklerin diliyle, yani konuşma diliyle yazılmıştır.
Metinlerin dahil oldukları alanlar birbirlerinden farklı oldukları için, okumayı kolaylaştırmak ve iç tutarlılığı sağlamak amacıyla, kitap yedi ayrı konu başlığı altında toplanmıştır.
“Psikanaliz Geleneği” adlı ilk bölümde psikanalizin iletimi sorunsalı, psikanalist kimliği ve Türkiye’de Psikanaliz temalarını içeren üç makale yer almaktadır. Metinlerden de anlaşılacağı üzere bu üç makale pratiğimin farklı evrelerine tekabül etmektedir.
“Psikanalizde aktarım, psikanalizin aktarımı, bir gelenek olarak psikanaliz” adlı makalede psikanaliz deneyiminin ancak aktarım ilişkisi içinde gerçekleşebileceğini, ve, bu söz konusu aktarım ilişkisinin de, aynı zamanda psikanalistten analizana doğru psikanalizin bilgisinin de aktarılmasının ön koşul olduğunu ifade ettim.
“Psikanalizin Aktarımı ve Türkiye’de Psikanaliz” adlı makalede ise aynı konunun toplumsal temelleri üzerine yoğunlaştı. Yüz yılı aşkın bir geçmişi olan psikanalizin Türkiye’ye neden bu kadar geç ulaştığını psikanalitik bir düşünce çerçevesinde soran bu yazıda, tarihi ve toplumsal koşullarıyla bir kültürün, bir zihniyetin yapısının psikanalizle, özellikle psikanalizin bilinçdışı, çocukluk cinselliği, Oidipus Karmaşası gibi temel saptamalarıyla bağ kurabilme sorunsalını ele aldım.
“Psikoloğun çalışma alanında psikanalizin önemi” adlı makalede psikoloğun mesleki pratiğinde karşılaşabileceği zorluklarla baş edebilmede psikanalizin sağlayabileceği katkıları, psikanalizin soran, soruşturan ve anlam-arayan kimliğine gönderme yaparak anlatmaya çalıştım.
“Psikanalizin Çocuk, Ergen ve Ebeveyn Dünyasına Bakışı” adlı ikinci bölümde çocuk psikanalizinin tarihini ele alan bir makale ile, ebeveyn-çocuk ve ergen ilişkisini irdeleyen iki söyleşi metni yer almaktadır.
“Çocuk Psikanalizi Tarihi Üzerine” adlı makalede Freud’un Küçük Hans adlı makalesinden hareketle, çocuk psikanalizinin ünlü isimleri Anna Freud, Melanie Klein ve Françoise Dolto’nun keşiflerini, çocuk dünyasına bakışlarını, ebeveynlere ve eğitimcilere karşı eleştirel duruşlarını aktarmaya çalıştım.
Çocuk, ergen ve ebeveyn ilişkisinin sorunlu yanlarına işaret eden diğer iki makalede ise, Freud’un ünlü “Narsisizme Giriş” adlı makalesinden hareket ederek çocuklarında kendi yitik çocukluklarını arayan ebeveynlerin, ebeveyn olmanın narsisik temelini nasıl oluşturduklarını, çocuklar üzerinde ne tür yabancılaştırıcı ve patolojik etkiler yaratabileceğini sorgulamaya çalıştım.
“Psikanaliz ve Kadınlık” adlı üçüncü bölümde kadın hastaların Sigmund Freud’un keşiflerindeki tetikleyici rollerini irdeleyen ve Freud’un yaratıcı hareketinin temelindeki kadınsılığın altını çizen bir makale ve bir konferans metni bulunmaktadır. Bu iki yazının ortak yönü, üniversiteden uzak ve antisemit bir ortamda yalnızlığa mahküm edilmiş Freud’un tıpkı kendisi gibi sosyal alandan kopuk yaşayan 19.yüzyıl sonu Viyana’lı kadınlarla kurduğu bilinçdışı özdeşleşmesinin yapıtındaki izdüşümlerine eğilmesidir. Kadınların Freud’a rüyalarını ısrarla anlatmaları Freud’da kendi kendini analiz etme arzusunu doğrudan tetikleyecek ve Düşlerin Yorumu adlı yapıtının ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Ayrıca Freud’daki yaratıcı hareketin temelindeki bu kadınların rüyalarla bezenmiş yaşam öyküleri psikanalizin doğuşuna da damga vuracaktır.
“Psikanaliz ve Tarih” adlı dördüncü bölümde geçmişle hesaplaşmayı kendine düstur etmiş bir pratiğin Tarih’le nasıl bir alışveriş içinde olduğunu ele alan bir makale ve bir konferans metni bulunmaktadır.
“Psikanalizin Gizli Ebeveyni: Joseph Breuer” adlı makalede Freud’un Breuer’den dinleme sanatını devralma süreci anlatılmakta, hastalarını sabırla konuşmaya ve kendilerini ifade etmeye teşvik eden bu ünlü hekimin katartik yönteminin Freud üzerindeki etkileri üzerine psikanaliz tarihinden bir kesit bulunmaktadır.
“Freud nasıl bir tarihten söz ediyor?” adlı konferans metni ise, psikanalizin tarihi ortaya çıkarma ve tarihi yeniden kurma gibi arkeolojik ve mimari olmak üzere iki türlü girişimini, iki farklı tarih anlayışını hem psikanalitik metinler aracılığıyla hem de psikanaliz tedavisindeki süreçlerle göstermeye çalışmaktadır.
Beş makale içeren “Psikanalizde Birey ve Topluluk” adlı beşinci bölümde ise psikanalizin sosyolojiyle olan bağları mercek altına alınmaktadır. Freud’un sosyolojik metinlerini hareket noktası olarak alan bu makaleler aynı zamanda çağdaş psikanalizin topluluklarla ilgili saptamalarını da içermektedir. Hipnotik ilişki ile sürü psikolojisi arasında bağ kuran Freud’un ilginç saptaması son yüzyıl içinde geniş topluluklar için, özellikle sanal topluluklar için de (mass-media, internet) geçerliliğini muhafaza etmektedir. Toplulukların tıpkı bireyler gibi kendilerine has dinamikleri, imgelemleri ve bilinçdışıları vardır. Bu metinlerin temel özelliği bireyle topluluk arasındaki çatışmalı, sancılı, sorunlu birlikteliği ele almalarıdır.
Söz konusu temayı içeren metinlerden “Psikanaliz ve Kurumlar” adlı makalede psikiyatrik bir kurum içinde psikanalizin varolabilme koşulları incelenmiş ve psikanalitik düşünceden hareketle hospitalizasyon sürecindeki bir hasta ile kurum üyelerinin karşılıklı geliştirdikleri aktarım-karşıaktarım, kurum içinde gezinen imagolar, kurumların ruhsal hastalığa karşı geliştirdikleri karşıaktarım türünden topluluk içi bilinçdışı süreçler üzerinde durulmuştur.
Yaratamama, Psikanalitik Çerçeve, Aktarım ve Simgeleştirme gibi psikanaliz pratiğime doğrudan gönderme yapan konferans metinleri “Psikanalizin Kliniği” adlı altıncı bölümde yer almaktadır. Bu metinler aynı zamanda psikanalizin aktarım, simgeleştirme, bilinçdışı gibi temel kavramlarının tedavi içinde canlanmasını ve elle tutulur hale gelmesini de hedeflemektedirler.
Yedinci ve son bölüm ise anlık duyumsal bir tepkiyi oto-analitik bir yaşantıya dönüştüren deneme mahiyetindeki bir metinden ibarettir.
Bu metinlerin tetikleyicisi kişisel psikanaliz deneyimim ve daha sonra psikanalist olarak psikanalizle kurduğum bağın kendisidir. Bu yüzden kitabın adını “Psikanalizin İçinden” koydum. Psikanalizi ruh sağlığı alanında yeni yetişen genç nesillere tanıtmak amacıyla gerçekleştirdiğim konferans, seminer ve yazılarla psikanalizle kurduğum bağı bilimsel birer etkinliğe dönüştürmüş oldum. Her bir etkinlik bu bağı yeniden düşünmeme, sorgulamama ve nihayetinde psikanalizi bilimsel bir nesne olarak düşünmeme yol açtı.
Bilimsel bir nesne olarak psikanalizin yeni nesillerine ivme vermesi umuduyla…
Bella Habip
5 Nisan 2007