Psikanaliz Kuramları İçinde Benlik Kavramının Serüveni[1]
“Benliğim ne kadar benden?” gibi çarpıcı bir başlıkla düzenlenen bu nöropsikofelsefe sempozyumuna psikanalizin katkısını sunmak üzere beni davet eden sempozyum düzenleme komitesi üyelerine teşekkürlerimi iletirim. Başlık benliğin hem ben’e ait olan hem de ben’e yabancı olan iki farklı unsuru da çağrıştırdığı için, bir başka deyişle dolaylı olarak bilinçdışını da çağrıştırdığı için doğrudan psikanalizin alanındayız denilebilir. Bu sunumda öncelikle Freud’un yapıtındaki benliği mercek altına alıp, Freud sonrası benlik kavrayışlarına sunumumun sonunda yer vereceğim. Sunumumun dörtte üçünü Freud’un yapıtına ayrılacak zira bu kavram üzerinden, ve, bu vesileyle, Freud’un düşüncesinin bazen nasıl çarpıtıldığını da göstermek istedim.
Benlik kavramı psikanalizin başlangıcından itibaren Freud’un düşüncesinin temelinde olan meselelerin özünde bulunur. Her ne kadar başlangıçta Freud benlik kavramını filozofların “kendisinin bilincinde olan kişi” olarak tanımladıkları, kişinin kendisini, toplam ya da bütüncül benliğini işaret etmişse de başlangıçta bu benliğin bilinçdışı ya da önbilinçle olan ilişkileri, dürtüsellikle olan bağıntısı henüz belirlenmemiştir. Sözünü ettiğim dönem 1920 yılının öncesine yani Freud’un 1895 yılında yayımladığı Bilimsel bir Psikolojinin Taslağı adlı dönemdir. Bu “taslak” ibareli metinde Freud’un hedefi zamanın psikolojisi ve felsefesinden bağımsız bir metapsikoloji ortaya atmak olduğu için benlik konusu çalışmalarının merkezinde değildi. Bu dönemde Freud’un çalışmaları psikanaliz tedavisi üzerine, özellikle de bilinçdışının keşfi üzerine bir kuram geliştirmekle yakından ilişkili olduğundan benlik konusu bu konular bağlamında ele alınmaktaydı. Bu psikanaliz dönemi öncesi metin diye tabir edilen yapıt bir eskizden ibaret olmasına ve Freud’un bu yapıtı sonradan bir kenara koymuş olmasına rağmen benlik mevhumuna dair birçok bulgular içermektedir.
Bu yazının devamına ulaşmak için Kültür ve Psikanaliz adlı kitabıma başvurabilirsiniz.